Ateizm (Tanrı’ya inanmamak) bir bilgi içermez. Bir inanç içerir. Teizm de (Tanrı’ya inanmak) bir bilgi içermez. O da bir inanç içerir.
Bilgi içeren şey Agnostisizmdir. Yani Tanrı’nın varlığı ya da yokluğunun kesin olarak bilinemeyeceğini temel alan anlayıştır. En azından mevcut veriler bunu gösteriyor. Bana kalırsa ileride de farkı bir veriye ulaşılamayacaktır. Tanrı’nın olmadığına dair bir bilgi hiçbir zaman olamaz zaten. Yokluğun kesin bilgisi olmaz. Yani Ateizm her zaman bir inanç, bir öngörü olarak kalmaya mahkumdur. Tanrı’nın varlığı bilgisine yani Tanrı’ya bilimsel olarak ulaşmamızı da mümkün görmüyorum. Zira ulaşabildiğimiz Tanrı’yı o makamdan indirip sıradanlaştırmamız kaçınılmazdır. Bu kez ona “Peki seni kim yarattı?” diye sorarız. Zaten Tanrı varsa ve düşündüğümüz gibi kudretli ve akıllıysa kendini bizden sürekli gizleyecektir.
Yani tek gerçek bilgi bu gizin çözülemeyeceği bilgisidir.
Agnostisizm’in tek gerçek bilgi olduğunu sezgisel olarak tüm insanlık da bilir aslında. Ve bunun biliniyor olmasının önemi çok büyüktür.
Her birimizin içinde yaşayan o küçük agnostik tüm insanlığın can simididir.
Dinlerin hep “görüyormuş gibi iman edin” demesinin altındaki sır; onların da insanların beyinlerinin bir köşesinde yaşayan o agnostiğin varlığını biliyor ve en çok bundan korkuyor olmasındadır. Halbuki bilginin olduğu yerde inancın olamayacağının, biliyor gibi iman etmek kavramının bir oksimoron olduğunun bunu öğütleyenler de farkında.
Ali’nin “Ben görüyormuş gibi iman ediyorum” dediğinin vurgulanması da bu korkuyu tatmin etmeye yöneliktir örneğin. Ama Said Nursi bile ne demiştir; “Bir gün camide Kuranı sanki Allah indirmemiş de bir kul yazmış gibi dinledim ve o an Kuran’ın sözleri bana hiç de manalı gelmedi.” İşte Agnostisizm öyle bir bilgidir ki Bediüzzaman unvanı verilen din alimi bile bunu içinden atamaz. İyi ki de atamıyor.
Çiçeğe, böceğe, güneşe, aya iman etmeyiz. Onları biliriz. Şeyin doğasının bilgisine hakim olduğumuz anda inanç yerini bilgiye bırakır. Tanrı’yı görürsek ona da iman etmeyiz. Onu biliriz. İnsanlar güneşin, ayın, rüzgarın doğasının bilgisine sahip olmadıklarında onları Tanrı belleyip, iman ediyorlardı. Onların bilgisine sahip olduklarında iman yerini bilgiye bıraktı. Bilgi sıradanlaştırır ve eşitler. Bilginin olduğu yerde saygı olabilir ama iman olmaz. İşte bu sebeple doğasını hiç bir zaman bilemeyeceğimiz ve bu sayede hep iman edebileceğimiz bir Tanrı yarattı insanoğlu.
Tanrı İnsanı değil, İnsan Tanrı’yı yarattı denmesinin altındaki mana budur.
Aynı Agnostisizm “Sallanan uçakta ateist kalmaz” sözünün de temelidir. Bu söz doğrudur ve bunu yapmak yani sallanan uçakta Tanrı’ya dua etmeye başlamak ayıp da değildir. Ama Ateizmin de Teizm gibi bir inanç olduğunu, bilgiye değil öngörüye dayandığını reddedip bunu tek doğru gibi dayatmaya çalışmak ayıptır bence. Hadi ayıp da demeyelim ama en azından gülünçtür.
Kimisi Agonstisizmin bir kolaycılık, kendini kandırma hatta Din Felsefesinde geçen Kumarbaz Felsefesi gibi kendine kaçacak kapı bırakmak olduğunu söyler ama aslında bu konudaki; bilgiye dayanan, bilgisizliğin bilgisine dayanan tek ve en gerçekçi akımdır. Kant’ın dediği gibi metafiziğin başladığı yerde mantık susmalıdır. Gerisi hepten polemik.
Bu yazının son sözü nedir? İçinizdeki agnostiği, şüpheciyi sevin. Onu dinlemekten hiç korkmayın. İnsanlık bugün hala mücadele veriyorsa, tek gerçek olarak ölüm sonrasını görenlere karşı da; hayatı, var oluşu salt materyallere ve manasızlığa indirgemeye çalışanlara karşı da mücadele veriyorsa bunlar hep o minik agnostik sayesinde oluyor.
İnanmayın. Hiç bir şeye inanmayın. Her şeyden, her zaman şüphe edin ve sorgulayın. Unutmayın, gerçeğe giden yol cevaplardan değil doğru sorulardan oluşmaktadır.