Hani bir söz vardır ya “Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil” diye. İşte durumum tam da bu. Kelimelerimin etkisizliğinin farkındayım. Farkındayım da işte konuşmaktan, ara ara yazmaktan başka yapabileceğim başka bir şey yok.
Sözlerim büyülü olsun isterdim tabi. Bir sözümle savaşlar bitsin, bir diğeriyle açlık. Dünyadaki tüm kin ve nefret ve ötekileştirmeler ve aptalca ayrımcılıklar ve hainlikler ve haksızlıklar kelimelerime hapsolsun isterdim.
Hani filmlerde olur ya, iyiler o kötücül yaratığı büyülü bir nesneye hapsederler de kötülük ne kadar güçlü de olsa o nesneden çıkamaz. İşte kelimelerim öyle büyülü olsun isterdim. Ya da Ursula Le Guin’in fantastik dünyasındaki gibi öz adını bildiğim her şeyi, o adı söyleyince kontrol altına alabilme gücü isterdim. Kötülüğün öz adı ne ola ki acaba?
Mesele bu mu yoksa, yani onlara gerçek isimleriyle hitap edemiyor muyuz? O halde ya yaratılıştan saptık ya da kökümüzü unuttuk. Zira ne diyordu Kuran bize:
“Hani Rabbin, Meleklere: “Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim” demişti. Onlar da: “Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?” dediler. (Allah:) “Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim” dedi. “Allah Âdem’e bütün isimleri, öğretti. Sonra onları önce meleklere arz edip: Eğer siz sözünüzde sâdık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi. Dediler ki: “Sen yücesin (ya Rab); bizim senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Şüphesiz sen bilensin, hakimsin (her şeyin içyüzünü bilen, her şeyi yerli yerince yapansın). (Bunun üzerine:) Ey Âdem! Eşyanın isimlerini meleklere anlat, dedi. Âdem onların isimlerini onlara anlatınca: Ben size, muhakkak semâvat ve arzda görülmeyenleri (oralardaki sırları) bilirim. Bundan da öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı da bilirim, dememiş miydim? dedi. Hani biz meleklere “Adem’e secde ediniz” dedik de hemen secde ettiler. Yalnız iblis kaçındı, kendini büyük gördü ve kâfirlerden oldu.” (Bakara suresi 30-34)
Bizi melekelerden üstün kılan, iblisi isyan ettiren o isimlendirme gücümüz değil miydi? Kim unutturdu bize ta Adem’den beri bildiğimiz o isimleri, sadece bize ait olan o bilgiyi?
Neden kelimelerimiz bu kadar tesirsiz, neden kelimelerimiz kuru birer harf dizilimi sadece, neden tebliğ ediyor ama telkin edemiyor?
Yoksa hepten Kassandra’nın Lanetine mi çarptırıldık? Truva Savaşının ve Truva Atının getireceği felaketleri gören ama Tanrı Apollon’un lanetinden dolayı geleceği görse de buna kimseyi inandıramayan bizim gibi bir Anadoluluydu Kassandra da. Truvalı Kassandra…
O da aynı bizim gibi kendi topraklarının, kendi ülkesinin insanlarını uyarmaya çalıştı ama kimseyi bu yıkıcı kadere inandıramadı. Ülke toptan delirmiş gibi falcıların, büyücülerin söylediği tos pembe yalanlara inanmayı tercih etti. Sonra her şey tam da Kassandra’nın söylediği gibi gelişti. Sonrasında ne ülke kaldı geride ne de Kassandra. Truva mahvu perişan oldu. Taş üstünde taş kalmadı. Kassandra da düşman tarafından öldürüldü.
Muhtemel ki kendi halkı ona da aynı şeyleri söylemişti. “Yalancı” demişlerdi. “İnsanları boş kuruntularla korkutmaya çalışıyor” demişlerdi. Belki “Vatan Haini” de demişlerdi. Belki “Aslında ülkemiz harika bir şekilde yönetiliyor ama Kassandra kıskanıyor” da demişlerdi. Belki kim bilir onu da elitizmle suçlamışlardı 🙂
Sonra iş işten geçince hepsi anlamışlardır eminim ama neye yarar tabi…
Evet kesin öyle. Bu ülkeyi vasata teslim etmek istemeyen hepimiz lanetlendik bence. Kassandra’nın Lanetine uğradık. Sağlığını emanet edeceği Doktorun Tıp Bilimini kendisinden iyi bilmesini, evini yapacak Mühendisin bu işi mahalledeki kalfadan daha iyi bilmesini, kendisini savunacak Avukatın Hukuku kendisinden iyi bilmesini -haklı olarak- bekleyen halkın ülke yönetimini, bu işi kendisinden daha iyi bilmeyen birilerine teslim etmesinin başka izahı olamaz.
Haydi hep bir ağızdan söyleyin de emin olayım tahminimden: KAHROL KASSANDRA!!!