Yekten söyleyeyim; Hayır sorun İslam’da değil. Sorun İslamcılarda.
İslamiyet de diğer tüm dinler gibi zamanı için devrimci bir hareketti. Peygamber de şüphesiz büyük bir devrimciydi.
Kız çocuklarının diri diri gömüldüğü, insanların cansız nesnelere, o nesnelerde konakladığına inandığı sayısız ruha taptığı bir toplumda kadına saygınlık kazandırmış, zekatla toplumsal dayanışmayı artırmış, köleliği yasaklayamasa da tercih edilmeyen bir durum haline getirmiş, aile ve evlilik kavramını ön plana çıkararak düzenli ve sağlıklı bir toplumun önünü açmış, yalanı, gıybeti, kul hakkı yemeyi haram sayarak düzgün bireyler yetişmesine önayak olmuş, bir ruhban sınıfı kurmayıp dini halka mal ederek kendinden önceki tek Tanrılı dinleri de aşmış ve daha burada sayamayacağımız bir sürü devrimci ilerlemeyi sağlamıştır.
Bunu bir felsefi hareketle değil de bir din kurarak yapmış olması da toplumun o devirdeki dinamikleri düşünüldüğünde oldukça makul ve mantıklıdır.
Zira o çağın Arap toplumunda bir kurala uyulmasını sağlamak için modern kavramların kullanılması mümkün değildi. Akidelere inandırmak için cennet gibi daha önemli hediyeler ve aksinden sakındırmak için cehennem gibi daha ürkütücü araçlar kullanılmalıydı. Şüphesiz öyle yapılmasaydı bu öğreti birkaç bireysel takipçiyle sınırlı kalacak, kurucusu ölünce de muhtemelen yok olup gidecekti.
Nitekim Peygamberden önce de sonra da birçok başka insan “din kurucusu peygamber” olduğu iddiasıyla öne atılmış ancak yeterli mü’min (inanan) sayısına ulaşamadığı için başarısız olmuştur.
Peki sorun nerde? O ilerici, devrimci hareket neden bugün gerciliğin, kötülüğün, terörün simgesi gibi görülür oldu?
İşte burada karşımıza din bezirganları çıkıyor. Dinin tüccarları! Evet aynen bir tüccar gibi davrandılar. Mallarını parlattılar, olduğundan daha parlak görünmesi için, daha lezzetli olması için mallarına “hormon” kattılar. Dini doğallığından çıkardılar.
Daha da kötüsü açgözlü, ahlaksız bir tüccar gibi davrandılar ve yapılabilecek en kötü şeyi yaptılar. Dini vicdanlardan çıkarıp hayatın tamamına yaydılar. Bu sayede dini hayatın her alanında vazgeçilmez kıldılar. Onsuz adım atamaz hale gelmemizi sağladılar.
Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, korkutmayınız gibi harika bir hadise rağmen dini zorlaştırdılar, insanları korkuttular.
Bunu yaptılar çünkü bundan nemalandılar. Buna inanmak zor geliyor biliyorum ama kendini zorla lütfen. Mesela Adıyaman Menzil’deki Nakşi tarikatının her yeni şeyhinin bir öncekinin damadı olması sende bir şeyler uyandırmalı.
Birkaç çarpıcı örnek;
NAMAZ
Bu bezirganlara göre namaz kılarken 3 mekruh hareket yaparsanız namazınız bozulur. Yani kılmamış sayılırsınız. Örneğin kıraat esnasında yani ayakta sureleri okurken ayaklarını kıpırdatmak mekruhtur. Namazda ağırlığı, bir ayağa çok, diğerine az vermek mekruhtur. Bir rükünde iki defa bir yeri kaşımak (Evet bence de komik) mekruhtur. Al sana gitti namaz 🙂 Bu insafsızların bu kurallarına karşı Kur’anda namazın bu biçimsel yönüyle ilgili neler yazmaktadır biliyor musunuz? Hiçbir şey! Tamam Kuran bir ilmihal kitabı değildir tabi ki. O zaman sünnete bakalım. Sünnete baktığımızda ne görüyoruz biliyor musunuz? Gene hiçbir şey! Peygamberin namazı biçimsel olarak nasıl kıldığı bir muammadır. Örneğin bırakın hepsine ayrı ayrı bakmayı, birbirine en yakın olduğu kanul edilen dört ehli sünnet mezhebinde bile kıraatte ellerin nasıl bağlanacağı birbirinden farklı belirlenmiştir. Bizim Hanefi mezhebi der ki küçük parmakla baş parmak bilezik gibi bileği saracak, ortadaki üç parmak ise bileğin üstünden düz bir şekilde uzanacak. Hadi ordan! Gören de Allah 18 ciltlik ilmihal kitabında hepsini ayrıntılı anlatıyor sanır. Bunlar hep bir şeyhin, bir insanın dine kattığı hormonlardır. Doğrusu şöyle olmalıdır: Kuranda bu husus belirlenmemiştir. Sünnetteki uygulama da net değildir. Demek ki bu önemli bir husus değil. Önemli olsaydı şüphesiz Allah bunu tam olarak bilmemizi sağlardı.
KADINLARIN ÖRTÜNMESİ
Evet birçok yorumcu kadının gerdan bölgesi örtülmelidir der. Bu hassas bir konudur. Peki bu nasıl bir tarihi temeli neye dayanmaktadır? Vicdanı, fikri bağımsız yazarların çoğunun ifade ettiği gibi bundaki asıl amaç örtünmeyi kutsamak değil, müslüman kadınların, cariyelerden ayrılmasını sağlamaktı. Her kadın benzer bir şekilde giyindiğinde yapılamayan bu ayrımın toplum hayatında doğurduğu sorunların (işin özü erkekler cariyelere serbestçe sarkıntılık yapabilsinler, bunu yaparken yanlışlıkla köle olmayan kadınlara sarkmasınlar hatta daha da doğrusu yanlışlıkla özgür müslüman kadınlara tecavüz etmesinler diye) çözülmesi için bu kural getirildi. Ahzab suresi 59 dan bunu anlayabilirsiniz
“Ey Peygamber! Zevcelerine, kızlarına ve mü’minlerin hanımlarına de ki: “Cilbablarını üzerlerine giysinler. Bu onların tanınıp incitilmemeleri için daha uygundur. Allah bağışlayandır, merhamet buyurandır.”
Günümüzde böyle bir sorun yokken şüphesiz bu kural, -kural bile değil tavsiye, seçenek- daha günümüze uygun bir şekilde yorumlanabilir. Şimdi ise başörtüsü kutsallaştırıldı. Bir kadının (görünen saç teli x yıl) formülüne göre ne kadar cehennemde yanacağı bile belirlendi bazı yobazlarca. Bu bezirganlara sorun; madem örtünmek bu kadar kutsaldı, Peygamber devrinde müslüman cariyeler neden göğüsleri çıplak (yanlış okumuyorsun) gezerlerdi? Hatta Halife Ömer müslüman da olsa hür kadınlar gibi örtünerek gezen cariyeleri neden kırbaçlayarak zorla kıyafetlerini çıkarttırırdı bir sorun bakalım. Şaşırdınız di mi? İlk duyduğumda ben de şaşırmıştım. Sonra bu tür saklanan gerçeklerin ne kadar çok olduğunu görüp alışıyorsun.
Bu namaz ve örtünme konularını ilk anda aklıma geldiği için yazdım. Emin olun dinin şekilciliğine yönelik her konuda bu şekilde çarpıcı bilgiler verebilirim.
Örtünmeye dönersek, yani efendim örtünmek kadına getirilmiş bir farz değil bir “seçenekti”. Hal böyleyken şimdi örtünmeyen kadına neredeyse fahişe gözüyle bakıyor bu bezirganlar. Halkımız da sağolsun onlara inanıyor genelde.
Bezirganlar gerçekleri çok sistemli bir şekilde gizlemekte ustadırlar. Halkı anlamadıkları bir dilde Kuran okumaya teşvik etmek, dinin gerçeğini saklamak, gerçek dinden bahsetmek isteyen müslümanları bile ötekileştirmek onların karakterlerinin bir parçasıdır.
Halka Ebubekir’in ya da Ömer’in neden Peygamberin cenazesine katılmadığını, cenazenin neden üç gün bekletildiğini anlatmazlar. Peygamberin cenaze töreninde sadece dört kişi olmasının sebebini anlatamazlar. Bunların hesabını sor o bezirganlardan.
Sana olduğundan farklı bir dinin gerçek İslamiyet diye yutturulmasına karşı çık ey müslüman!
Bir hadisi kutsi vardır ki bayılırım. Allah der ki bu hadisi kutside “Ben kulumun zannıncayım.” Yani “Kulum beni nasıl tahayyül ediyorsa ben öyleyim.” Sen Allah’ı şevkatli bir yol gösterici olarak görüyorsan o gerçekten de öyledir. Onu acımasız bir gardiyan gibi görüyorsan o gene öyledir. Allah sizin toz kadar önemsiz küçük hareketlerinizin çetelesini tutan bir disiplin kurulu başkanı değildir. İnanmakla ilgili her şeyin başı sonu kalple ilgilidir.
Günümüzde ise biçimcilik, üstelik sapkınca uygulanan biçimcilik aldı başını yürüdü. İnsanlarımız din diye öne sürülen içi şekilden ve kuraldan ibaret, çeperi cehennemde yanma korkusu ya da cennette hurilerle seks yapma (bunun kadın versiyonu yok üzgünüm) bekleyişi ile örülmüş sahte bir hapı sabah akşam yutuyorlar.
Evet gerçekten de gerçek İslamiyet bu değil. Ama sen bunlara prim verdikçe, her cübbeliyi alim sandıkça, özgür ve bağımsız düşünmenin, sorgulamanın önemini anlamadıkça bu heyyula her gün daha da büyüyor ve güçleniyor.
Bugünün kötüsü, dünün aşılamamış iyisidir sözünü iyi bellemek lazım. Din, dünün iyisidir. Din, dün bir devrimdi. Bu gün ise durağanlaştığı, dogmatikleştiği için bugünün kötüsü olmuştur.
Bize düşen dini hormonlarından arındırıp özüne döndürmektir.
Düşünür der ki; Bazen bir şeyin gerçekliğini bilmek için daha çok öğrenmeye değil daha az öğrenmeye ihtiyaç duyarız. İşte Din böyledir. Onun gerçekliği kurallarının çoğalmasında değil azalmasındadır.
Gerçek cehennem nedir biliyor musunuz? Dün bizim çocuklarımızı yakan ateştir gerçek cehennem. Biz cehennemi yeryüzüne indirdik ve minicik bedenli kız çocuklarımızı o cehenneme attık dün. Allah başka cehennem yaratmadı ve zaten daha çok acı veren bir cehennem de yok.
Anlatmak boynumuzun borcu. İnanmak sizin bileceğiniz iş.