– Niye yazıyoruz?
– Var olmak algılanmaktır da o yüzden. Yazdıklarımızı okuyanlar tarafından algılanıyoruz ve bu sayede var olduğumuzu hissediyoruz.
– Hımm yani var olduğumuzu başkalarının algısı üstünden mi duyumsuyoruz? Descartes’i ne yapacağız o halde. Düşününce zaten var olmuyor muyduk?
– Başkaları tarafından algılanmak sanırım ek bir doyum yaratıyor. Yani zaten varlığımızın farkındayız ama bununla yetinemiyoruz belki.
– Tanrı mıyız biz?
– Ne alakası var?
– Tanrı da insanları algılanmak için yaratmamış mıydı?
– Sen buna mı inanıyorsun?
– Ben inanmasam da milyarlarcası inanıyor.
– E yaratmak Tanrısal bir şeyse bu durumda her yazar bir parça Tanrıdır belki de.
– Ama bu Tanrısallığı istemeyenler de var bir yandan.
– Kafka gibi.
– Evet Kafka gibi. Düşünüyorum da belki de olaya yanlış yaklaşıyoruz.
– Nasıl yani?
– Mutmain olmak için yazıyoruz belki de.
– Mutmain olmak mı. Dini literatüre iyi sardın bu aralar.
– Tamam şuna huzura ermek için yazıyoruz diyelim.
– Açıkla.
– Yazarlıktan çıkaralım işi. Yaşamak için zorunlu olmadan yaptığımız şeyleri niye yapıyoruz?
– Yapabildiğimiz için mi?
– Evet yapabildiğimiz için. Biz yazıyoruz, bir başkası şahane mobilyalar üretiyor, bir diğeri harika resimler yapıyor falan. Yapabildiklerimizi yapmak istiyoruz. Çünkü kendimizi gerçekleştirmek istiyoruz. Yapabildiklerimizi yaparak insanlığa “İşte gerçek ben buyum!” diye haykırmak istiyoruz.
– Bu bize ne sağlıyor peki?
– Huzur. Yapabildiklerimizi yapıp kendimizi gerçekleştirerek huzura ulaşmaya çalışıyoruz.
– O halde Tanrı da bizi yaratıp kendini mi gerçekleştirmiş oldu, büyük sorunun cevabı bu mu yani sence?
– Sanırım öyle.