Edebiyat
-
Tobias Wolff – Zincir
Kurgudan Gerçeğe Programının ilk bölümünde Amerikalı yazar Tobias Wolff’ün Zincir isimli öyküsünü ele aldık. Öyküye önce yakın okuma yapıp onu edebiyat açısından ele aldık. Ardından bu öyküde hissedilen adalet arayışı üstüne konuştuk. Son olarak öyküde konu edilen hayvan saldırısından yola çıkarak sokak hayvanları konusunu hukuki ve toplumsal olarak ele almaya çalıştık. İzlemek / dinlemek için…
-
KURGUDAN GERÇEĞE
Kurgudan Gerçeğe isimli programın öyküsü…
-
Dag Solstad – Mahcubiyet ve Haysiyet
Jack Kerouac’in Yolda romanını anımsatan, bölüm ayrımı yapılmadan hatta pek paragraf ayrımı da yapılmadan yazılmış bir roman. Bu haliyle sayfalara kuş bakışı bakıldığında okuması sıkıcı olacakmış gibi görünse de sayfa sayısı az olduğu ve akıcı bir anlatımı olduğu için bir iki oturuşta kitabı bitirebilirsiniz. Zaten bu yazım tekniğini kullanarak bize sular seller gibi akacak o…
-
O SABAH
Bir sabah bir uyanacağız… İşe gitmemizin gerekmediği bir sabah. Hatta yarın da sonraki gün de işe gitmeyeceğimiz bir sabah. Tatilin en başından bir günün sabahı gibi bir sabah yani. İşte o sabah… Mevsimlerden de bahar sonu. Ama daha bahar bitmemiş. Ağaçlarda hala çiçekler var, çimler hala dolu dolu bir yeşil. Kışın soğuk beyazlığı da yazın…
-
CÜRMÜMEŞHUT
Cürmümeşhut isimli kitabın tanıtımı
-
Nereye çeksen gider…
Yani dedi a’yı kısa kesip. Bir anlığına bu dünyadan gitti. Sonra geri döndü. Gözlerinden anladım döndüğünü. Yani dedi tekrar, insan dediğinde biraz namus olmalı. Durdu. Bana baktı. Öyle değil mi beyim? Evet dedim. Evet de işte… Sen de her seferinde kanıyorsun ona. Kanmadım ki ben ona beyim dedi. İnandım! “Keşke inanmasaydın o zaman!” deyiverdim. Gözlerini…
-
Bi Şeyler
VOLTA Bir yandan ben orada değilmişim gibi kendi kendine ne yaptım ben deyip duruyor bir yandan da koca odanın içinde üç dört adımlık voltalar atıyordu. İşaretle orta parmakları arasına kıstırdığı sigaraya rağmen sağ elinin parmaklarını sürekli birbirine değdiriyor, cebine soktuğu sol elinin ise orada bile rahat durmayıp sürekli kıpırdandığı kumaşın hareketlerinden belli oluyordu. E ne…
-
Anlayamadığım…
“Beni yazsana bir gün de” dedi. Şaşırmıştım. “Neyini yazayım senin?” dedim. “Kendini hiç açmıyorsun ki. Sözde bu kadar zamandır arkadaşımsın ama hâlâ seni tanıyorum diyemem.” “İyi ya bunu yaz işte” dedi. Beklentiyle bakıyordu bana. “O zaman pek kısa bir yazı olur. Ahmet hakkında bildiğim bir şey varsa o da hiçbir şey bilmediğimdir yazarım.”dedim. Ben güldüm…
-
SONSUZ MAKALE
Marguerita Duras haklı çıktı. 2027 yılında, tam olarak 12.08.2027 günü saat 12.08’de tüm dünyada edebi yazım sona erdi. Kimse yeni bir şey yazamıyordu artık. Bu tüm yazarların anında idrak edip kanıksadıkları evrensel bir kural gibi işledi. Öyle ki hiçbir yazar yazmayı denemiyordu bile artık. Yazarlara neden yazmadıkları sorulduğunda “Bunu gerçekten anlamıyor musun?” der gibi bakıp…
-
İnceleme: Lüzumsuz Adam / Sait Faik Abasıyanık
Büyük öykücü Sait Faik Abasıyanık’ın Lüzumsuz Adam isimli on dört öyküden oluşan kitabını naçizane inceledim. Öykülere dair izlenimlerimi, konularına dair özeti ve öykülerden bazı alıntıları aktardım. Umarım bu özetler öykülerin tamamını okumak yolunda bir teşvik olur. Metnin öykülerin içeriğine ve hatta çoğunlukla finaline dair de bilgi (spoiler) içerdiğini belirtmeliyim. Alıntı yaptığım kitap: Türkiye İş Bankası…
ayten, öykü, bacakları olsaydı, BEN NE YAPAYIM?, bir külhanbey hikayesi, birahanadeki adam, bizim köy bir balıkçı köyüdür, Edebiyat, hayvanca gülen adam, hikaye, inceleme, ip meselesi, kaçamak papağan karabiber, kameriyeli mezar, lüzumsuz adam, lüzumsuz adam özet, lüzumsuz adam inceleme, mürüvvet, menekşeli vadi, papaz efendi, sait faik abasıyanık, Ufuk Tekin